28 Aralık 2011 Çarşamba

egoİST

Yaşam enerjini kim emdi, arkadaş? Sırtında taşıdığın ne? Omuzların çökmüş , sandalyene gömülmüşsün,  gözlerin boş boş nereye bakıyor arkadaş? Gecenin bir vakti,  Oturdun kaldın o renkli ekranın karşısına, öylece duruyorsun. Gene kimi düşünüyorsun?  Ne söyledi? Ne yaptı da moralin bozuldu? Yoksa hedefine doğru bir arpa boyu daha yol gidemediğinin mi  farkına  vardın? Pencereden attığın, gerçekleştirmek için çok geç kaldığını anladığın hayallerini uçuran  rüzgarlar, Umutlarını da yanlarında mı götürdü?  İçindeki heyecan mı  tükendi?  Yoksa, hüsran denilen ağır karanlık, midenin  üstünde  çöreklendiği  yerden,   diline doğru uzanırken,  gırtlağına yapışıp nefes almana engel mi oluyor?  Zaman hiç  yetmedi , gerçekleştirecek  hep onlarca plan ve hayalin vardı , ama sen hiçbirine yetişemedin  değil mi? Şimdi de düşünüyorsun nerede yanlış yaptım diye.
                 Onlarda hiç yardımcı olmadılar, hiç anlamadılar,  destek olmalarını beklediğinde hep engel oldular sana değil mi?  Belki  de çok fazla içli dışlı oldun gereksiz  insanlarla  ve herkesi  tatmin etmeye çalışırken zaman kaybedip,   yordun kendini ? Belki sen çok  güvendin, onlar hiç güvenmedi  ve gülümsediler yüzüne. Sen de gülümsedin , senin hakkında ne düşündüklerini bildiğin halde. Belki de sen çok sevdin ama o senin kadar sevmedi.  Belki de hiç  sevmemişti  ve sen bunu bilerek  gittin peşinden. Belki de hata sendeydi; aslında sadece dekordular  senin hayatında ama onları sen "oyuncu" yaptın, ellerine "silah" verdin, rollerine de "katil" dedin. Daha ne yapacaklardı arkadaş? kimisi alçaktı; sözleriyle sırtından  vurdu uzaktan,  kimisi  korkaktı, çıkamadı karşına,  yalanları ile yavaş yavaş  zehirledi çevreni ,  kimisi sorumluluk dedi sıktı boğazını... en büyük darbe, en yakından gelendi,  elinde bir bıçak vardı, -adı "aşk" olan  ve gül şeklinde- gözün kördü görmemiştin. Saplarken de fark etmedin  çünkü  uyuşmuştu tüm bedenin, o masum  gülümsemesiyle , kalbini sarıp sarmalamıştı dikenli sapı ama önemsemedin çünkü sana göre mutluluğun coşkusundandı;  göğsünün sıkışması.  Ve haber vermeden  giderken,  hızla çekti dikenleri ruhuna işlemiş zarif kabzayı  , deşti göğsünü, parçaladı kalbini, yerinde bir boşluk kaldı. O kadar acıdı ki için,  boğazın düğümlendi sesin bile çıkmadı. Öyle değil mi arkadaş?  
                Aslında, Kimse engel değildi, olamazda sen onlara izin vermediğin sürece.  Yaşamını kimse çalamaz senden. Eğer ki değer veriyorsa sana, yanındadır zaten. Bahaneler çıkıyorsa karşına her aradığın da bırak gitsin, izin verme seninle oynamasına, seni yormasına. Bazılarını bırakmalısın ya da kazıyıp atmalısın ki yeni kişiler dokunabilsin sana. "Yeniler daha iyi mi olacak?" diye endişeleniyorsan eğer; "şu an seni öldürenlerden ne kadar kötü olabilirler?" diye sor kendine. Gene oyuncu olsun istediklerin hayatında ama o silahı verme ellerine ya da hatırla kimlere verdiğini. Sonra şaşırma sen de kudretli Sezar gibi.
                 Hedefine yaklaşamamaktan üzülüyorsan, geriye bak acaba gerçekten  yola çıkmış ve ilk adımı atabilmiş misin yoksa hala ayaklanıp sana gelmesini mi bekliyorsun ufuktaki hayallerinin? Zamanın yoktu değil mi o ilk adımı atmaya, sende haklısın onlarca hayali olanın onlarca ilk adım atması gerekiyor. Seç birini artık, ve başla yürümeye. Sonuna varabilirsen "bunu başardım en azından", yarım kalırsa da elimden geleni yaptım nasıla olsa" dersin.Uçuşan giden ümitlerinin ardından ağlayacak vakit bulabiliyorsun da yol hazırlıklarına başlayacak zamanın mı yok? Hatta boş ver hazırlıkları, derin bir nefes al ve koşmaya başla zaten az zamanın kalmamış mıydı. Unutma "az" zamanın kalmış olabilir ama sadece ölülerin "hiç" zamanı kalmamıştır hayallerini gerçekleştirmek için ve "sonsuzları" vardır pişmanlık duyacakları. Ölünce çok vaktin olacakken niye şimdi üzülüyorsun arkadaş?
                Hey! Sen, arkadaş ne oldu, sesin soluğun çıkmıyor. Kalk şimdi ayağa ve yaklaş bana, aynaya doğru ve gözlerimin  içine bak. yorgunluğun, zamansızlığın, hüsranın, başarısızlığın nedeni en büyük düşmanını gör ve her an onunla birlikte ol,  tanı onu. Ne demişler; dostuna yakın, düşmanına  daha da yakın olmalısın.......
               
                 Ya! Bir de  git yüzünü yıka kendine gel. Böyle çok aptal görünüyoruz.