Dalları göğe uzanmış ağaçların dans eden yapraklarını
izlerken, kendinden geçmişti. Ne kadar heyecanlı olsa da var olmanın yorgunluğu,
bilinmezin korkusu, rüzgarın ninnisi ve sabahın erken saatlerinin mayhoş grisi, göz kapaklarını aşağı çekti. Uykunun tatlı , yumuşak kolları ile ilk kez böyle
tanıştı ve her yeri huzurlu bir karanlık kapladı.
Ne kadar
uyudu bilmiyordu ama kapalı gözlerinin ötesinde bir ışık parladı, kulaklarında bir fısıltı doğdu, "Vakit geldi, uyan." Zor da olsa miskinliğin rahat
kollarından kurtuldu.Gerindi, merakı geri gelmişti. Bu kadar zorluğa sadece insan gibi
uyuyabilmek için katlanmamış, ölümsüzlüğü tembellik için feda etmemişti. Gözlerini
açtı, yaşamın sonsuz rehberi sıcak küre, sık dalların arasından ellerini uzatıp,
yüzünü okşuyordu. Kadife dokunuşu tüm bedeninde hissedebilmek için başını göğe
çevirdi. Ormanın koyu yeşile boyalı tavanında salına salına hareket eden okyanus
mavisi deliklerden birinden, altın küre ortaya çıktı. Sanki ilk kez doğmuş gibi neşeyle
parlıyor, tüm sıcaklığı ile baharı ve onu selamlıyordu güneş. Bedenini ısıtan ışığın uyuşturduğu gözler ile
etrafına bakındı. İlk başta nerede olduğunu anlayamadı. Çiçekler bir an için daha solgun, ağaçlar daha büyüktü. Belki de kendi küçülmüştü. Korkacaktı, ama daha kalp atışları hızlanmadan orman tekrar olağan haline döndü. Uykudan kurtaran merakı, çevresinde fark ettiği
her yeni detay ile büyüdü ve en sonunda zapt
edemediği bir güç ile ağzından havaya taştı, " neredeyim ben?". Kulaklarına
gelen kendi sesinin tınısı hoşuna gitmişti. Tekrar duymak ve merakını dindirmek
için, bir daha sordu. Bir serçe ailesinin, sırtını dayadığı ağaçtan komşu ağaca misafirliğe gitmesini izlerken ne kadar saçma bir şey yaptığını fark etti. Aptallığını anlayan insanlar gibi güldü kendine. Aptallık da uyku gibi alışması gereken bir insanlık haliydi ama abartmasam iyi olur diye düşündü ve abartmayı da ekledi hemen listesine. Serçeler birbirleri ile dedikodularını paylaşırken adam da kendi kendine seslendi "Sorunun cevabını
bilseydim sormaya gerek duyar mıydım?" Hayır, yanıt alabileceği başkalarını bulmalıydı, hem belki
onlarında sesini severdi. Kolunu dayadığı, yarısı toprak altında kalmış, üstü yumuşak yosun tabakasıyla kaplı kayaya doğru eğildi; daha kolay duysun diye .
Yaslandığı ağaca döndü, mutlulukla tekrarladı hoşuna giden cümleyi. Oturduğu
toprağa, gök kuşağı renginde şarkılar söyleyen çiçeklere danıştı ama ne kadar uğraştıysa da cevap alamadı. Sesi de artık kulağına güzel gelmiyordu. Belki duymuyorlardı ya da bu kadar
güzelliğin içinde önemsemiyorlardı onu. Bir daha denedi, gelmeye cevabın şen gürültüsü içini
burktu. Bütün orman neşe ile şarkı söylerken, kimse sorusunu yanıtlamaya
tenezzül etmiyordu. Dayanamadı ve avazı çıktığı kadar bağırdı. Çatallaşan sesiyle
birlikte canı yandı. Boğazında bir şeyler kopmuştu sanki ama istediği oldu. Yaşam
korktu. Güneş , gökte ki tek bulutun arkasına saklandı, ağaç dalları
oldukları yerde kaldılar hareketsiz ve çiçekler sustu, soldu. Ormanda çıt
çıkmıyordu. Hiç bir zaman korkmayan rüzgar, ilk toparladı kendini. Duyanın içini ürperten uğultusu, yaslandığı ağacın gövdesinde yankılanırken, yaşlı ama güçlü toprak ananın sesini ulaştırdı. Hayatın içinden bir fısıltı idi bu ve "yolun başındasın" diyordu. Hiç bir soruya ait değildi cevap ama bütün
sorularını cevaplıyordu sanki ve duyulmuş olmak içini güneş gibi ısıttı. Kendine
gelen güveni, sabırsızlanmıştı ve kelimelerin arkasından itti , " peki ben, kimim?". Güneş
çıktı saklandığı yerden , dudaklarının kenarında bilmişliğin tatlı tebessümü vardı. Gelecek cevabı adam nasıl karşılayacak görmek istiyordu. Yapraklar
kikirdemeye başladı. Gelen rüzgarla birlikte, çiçekler tekrar başladılar; kışa kadar sürecek şarkılarına ve hep beraber yanıtladılar müziğin eşliğinde "yolun sonunda öğreneceksin".
Gözlerini
tekrar kapadı, sadece insan olabilmek, vücuda kavuşmak için bu kadar yorulmuş, uğraşmıştı, kendi olabilmek için bir de yürümesi mi gerekiyordu? Olmak ve
yaşamak gerçekten çok zormuş dedi ve hayata insan gözleri ile doğmanın yorgunluğu ile tekrardan
uykuya daldı. Umut beyazı papatyalar ve acının alı gelincikler, karanlığın ucunda neşeyle şarkılarına devam ediyordu.....