25 Mayıs 2012 Cuma

Mutlu ölüm ( 1.bölüm)


Dalları göğe uzanmış ağaçların dans eden yapraklarını izlerken, kendinden geçmişti. Ne kadar heyecanlı olsa da var olmanın yorgunluğu, bilinmezin korkusu, rüzgarın ninnisi ve sabahın erken saatlerinin mayhoş grisi, göz kapaklarını aşağı çekti. Uykunun tatlı , yumuşak kolları ile ilk kez böyle tanıştı ve her yeri huzurlu bir karanlık kapladı.
                Ne kadar uyudu bilmiyordu ama kapalı gözlerinin ötesinde bir ışık parladı, kulaklarında bir fısıltı doğdu, "Vakit geldi, uyan." Zor da olsa miskinliğin rahat kollarından kurtuldu.Gerindi,  merakı geri gelmişti. Bu kadar zorluğa sadece insan gibi uyuyabilmek için katlanmamış, ölümsüzlüğü tembellik için feda etmemişti. Gözlerini açtı, yaşamın sonsuz rehberi sıcak küre, sık dalların arasından ellerini uzatıp, yüzünü okşuyordu. Kadife dokunuşu tüm bedeninde hissedebilmek için başını göğe çevirdi. Ormanın koyu yeşile boyalı tavanında salına salına hareket eden okyanus mavisi deliklerden birinden, altın küre ortaya çıktı. Sanki ilk kez doğmuş gibi neşeyle parlıyor, tüm sıcaklığı ile baharı ve onu selamlıyordu güneş.  Bedenini ısıtan ışığın uyuşturduğu gözler ile etrafına bakındı. İlk başta nerede olduğunu anlayamadı. Çiçekler  bir an için daha solgun, ağaçlar daha büyüktü. Belki de kendi küçülmüştü. Korkacaktı,  ama  daha kalp atışları hızlanmadan  orman tekrar olağan haline döndü. Uykudan kurtaran merakı, çevresinde fark ettiği her yeni detay ile büyüdü ve  en sonunda zapt edemediği bir güç ile ağzından havaya taştı, " neredeyim ben?". Kulaklarına gelen kendi sesinin tınısı hoşuna gitmişti. Tekrar duymak ve merakını dindirmek için, bir daha sordu. Bir serçe ailesinin, sırtını dayadığı ağaçtan komşu ağaca misafirliğe gitmesini izlerken ne kadar saçma bir şey yaptığını fark etti. Aptallığını anlayan insanlar gibi güldü kendine. Aptallık da uyku gibi alışması gereken bir insanlık haliydi ama abartmasam iyi olur diye düşündü ve abartmayı da ekledi hemen listesine. Serçeler birbirleri ile dedikodularını paylaşırken  adam da kendi kendine seslendi "Sorunun cevabını bilseydim sormaya gerek duyar mıydım?" Hayır, yanıt alabileceği başkalarını bulmalıydı, hem belki onlarında sesini severdi. Kolunu dayadığı, yarısı toprak altında kalmış, üstü yumuşak yosun tabakasıyla kaplı kayaya doğru eğildi;  daha kolay duysun diye . Yaslandığı ağaca döndü, mutlulukla tekrarladı hoşuna giden cümleyi. Oturduğu toprağa, gök kuşağı renginde şarkılar söyleyen çiçeklere danıştı ama  ne kadar uğraştıysa da cevap alamadı. Sesi de artık kulağına güzel gelmiyordu. Belki duymuyorlardı ya da bu kadar güzelliğin içinde önemsemiyorlardı onu. Bir daha denedi, gelmeye cevabın şen gürültüsü içini burktu. Bütün orman neşe ile şarkı söylerken, kimse sorusunu yanıtlamaya tenezzül etmiyordu. Dayanamadı ve avazı çıktığı kadar bağırdı. Çatallaşan sesiyle birlikte canı yandı. Boğazında bir şeyler kopmuştu sanki ama istediği oldu. Yaşam korktu. Güneş , gökte ki tek bulutun arkasına saklandı, ağaç dalları oldukları yerde kaldılar hareketsiz ve çiçekler sustu, soldu. Ormanda çıt çıkmıyordu. Hiç bir zaman korkmayan rüzgar, ilk toparladı kendini. Duyanın içini ürperten uğultusu, yaslandığı ağacın gövdesinde yankılanırken, yaşlı ama güçlü toprak ananın sesini ulaştırdı. Hayatın içinden bir fısıltı idi bu ve  "yolun başındasın" diyordu.  Hiç bir soruya ait değildi cevap ama bütün sorularını cevaplıyordu sanki ve duyulmuş olmak içini güneş gibi ısıttı. Kendine gelen güveni, sabırsızlanmıştı ve  kelimelerin arkasından itti , " peki ben, kimim?". Güneş çıktı saklandığı yerden , dudaklarının kenarında bilmişliğin tatlı tebessümü vardı.  Gelecek cevabı adam nasıl karşılayacak görmek istiyordu. Yapraklar kikirdemeye başladı. Gelen rüzgarla birlikte, çiçekler tekrar başladılar; kışa kadar sürecek şarkılarına ve hep beraber yanıtladılar müziğin eşliğinde "yolun sonunda öğreneceksin".
                Gözlerini tekrar kapadı, sadece insan olabilmek, vücuda kavuşmak için bu kadar yorulmuş, uğraşmıştı, kendi olabilmek için bir de yürümesi mi gerekiyordu? Olmak ve yaşamak gerçekten çok  zormuş dedi ve hayata insan gözleri ile doğmanın yorgunluğu ile  tekrardan uykuya daldı. Umut beyazı papatyalar ve acının alı gelincikler, karanlığın ucunda  neşeyle şarkılarına devam ediyordu.....   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder