Duyguların
avucundayken ruhunuz ve boğazınız düğümlenmiş, doğru dürüst yutkunamıyorken ne
kadar kolaydı , o anda akıldan geçen ne çok şey vardı yazacak. Fakat yanakları
ıslatan tuzlu su, dünyaya açılan pencereleri buğulandırmış, engel olmuştu kalemin
ilerlemesine... ve şimdi, yaşanan felaketin çok kısa bir zaman sonrasında, daha
tam olarak kaybolmamışken içimdeki buruk tat, yazacak bir şey bulamamak ve aynı tanıdık boşluk duygusu. Gene bir yenilgi
ve yine kaybedilmişler için bir ağıt kopuyor ruhumun derinliklerinde. Bir kez daha başarısız
olmuştum. Evet, biliyorum yaşadıklarım bir çok insanın başından geçen
felaketler, hastalıklar veya kayıplar kadar kötü değildi ama başkalarından daha
küçük diye mutsuzluğunuzun nedeni, insan mutlu olabilir miydi? Ya mutlusundur ya da mutsuz. Her dönem farklı
bir yol seçtim ya da farkında olmadan kabul ettim, mutlu olmak için. Bir dönem
çok vaktim vardı, kendiliğinden olur dedim, bıraktım oluruna ve bekledim ama
gördüm ki mutluluğun kendiliğinden benim
kucağıma geleceği kadar şanslı değilmişim. Bende
beklemekten vazgeçtim, çabalamaya başladım, zorladım, itaat ettim kendi isteğimle,
kabul ettim tüm dayatmaları ve anladım ki; çok kolaymış; aşk ile köleliği birbirine
karıştırmak. Mecbur gene değiştim, bu sefer genele, topluma ayak uydurayım
benden ne bekleniyorsa öyle davranayım dedim; mutlu olabilmek için. Ama ben
genele ait değilmişim, sonunda gene aynı dibi belirsiz, soğuk uçuruma düştüm. Şaşkındım, mutsuzluğuma isyan
ettim, karanlıkta düşerken, ağzımı açar
açmaz bir tekme yedim; ben kim oluyormuşum ki mutsuzum diyebiliyordum, dünyada
bu kadar ölüm varken. En sonunda "iyi" olmayı dene, hep almaya çalıştın birazda sen insanları
mutlu etmeye çalış, mutluluk paylaştıkça artar diyordu herkes, belki bana da
pay düşerdi ucundan dedim ve oynadım. En kötü günümde olsam bile gülüşüm kafalarda minik bir soru işaretine
sebep olmuyordu ve artık en yakınım bile mutsuzluk söylemlerimi inanarak
dinlemiyordu. Onlar için ben o kadar mutluydum ki, daha belamı mı arıyordum. Durdum
Denemek,
yenilmek, yenilince yine denemek, daha güçlü denemek gerek, ama bu kadar zorlayıp,
her köşede arayıp birde fark etmediğini anlayınca; terk etmek mi gerek, yoksa yeniden
başka biri mi olmak lazım diye düşünmeden edemiyorum. Artık hiç kimseyi görmek de istemiyorum,
zaten mutluluğumda bana ne kadar yararları oldu ki insanların, olanlar da o
kadar fark edilmez ki, istisnalar
alınmasınlar lütfen. Kollarımı açıp "Tanrım..." diye başlayan
cümleler de kurmayacağıma göre, en iyisi terk etmek her herhalde mekanı ve mutlu olmaya çalışmamak. işte bu zamanlarda hep
elime büyük bir para geçtiği düşüncesi ve hep aynı görüntü çıkıyor karşıma, üç
beş bir şeyler bırakıyorum aileme
ve ihtiyacı olan dosta, sonrasında
kayboluyor "İlker" dünya sokaklarında. Bir bakıyorum Tokyo'da sabahın köründe, tıklım tıklım bir metro
vagonundayım; bazen her daim sıcak bir adada, tek katlı evimin verandasında
korkuluklara dayanmış, mavi ufkun gerisinde ki geçmişime bakıyor, denizden esen
rüzgarları hissediyorum yüzümde. Ya da Lodra 'da bir barda yudumluyorum içkimi
yalnız başıma, mekan önemli değil ama hep gözlerde aynı kurtulmuşluk ifadesi,
dinginlik. Ne mutlu , ne mutsuz; yaşayıp yaşamadığından kuşkulu. Ama arkada
kalanlar hep kıskanacak, bilmeyecekler gerçeği, zannedecekler "İlker"
mutluluğu buldu uzaklarda.Ama bir gün mutlaka dönerim biliyorum, çünkü istisnalar özletir
hep kendini bana.
peki şimdi ne yapmalı.........
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder